Antoni Gaudí (1852-1926), Katalonya'da ve Avrupa'da Art Nouveau dönemine damgasını vuran ve günümüzde hala etkisi devam eden en parlak mimar olarak biliniyor. Bununla birlikte Gaudí di çoğu zaman bahsedildiği gibi kendi kabuğuna çekilmiş bir deha değil; aksine sanatçının çalışmaları politik, sosyal ve sanatsal anlamda oldukça dışa dönük eserler. Gaudí'nin eserinin, Katalonya'nın sanatsal ve entelektüel birikimindeki en önemli yapı taşlarından olduğu bir gerçek. Bu eserler, gelişen endüstrisi mimari yatırım için büyük finansal olanaklar sunan Barselona’nın o dönemdeki dönüşümü esnasında sanatsal bir coşku ile beraber ortaya çıktı.
Gaudí'nin zamanına göre üstünlüğü, Barselona'nın ekonomik ve endüstriyel ihtişamını eserlerine aktarma yeteneğinde yatar. Gaudí'nin eseri, yaşadığı dönemi aşmıştır çünkü o, dönemini yorumlayabilmiş ve onu simgeleyecek en güçlü imgeleri barındıran eserler ortaya koyabilmiştir. Çalışmalarını derinlemesine anlamak istediğimizde, dönemini ve yapıtlarının nasıl ortaya çıktığını göz önünde bulundurmamız gerekir. Bu tasarımlar zamanının politik ve ideolojik stratejileri bağlamında, varlıklı müşterilerinin istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda şekillenir.
Antoni Gaudí, 1852'de Reus'ta bakırcı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir ve kökenine her zaman gururla atıfta bulunur. Gaudí’yi anlatırken bugün hala kullanılan sözde entelektüel karşıtlığı, mimarlığa sezgisel yaklaşımı ve projesiz çalışması gibi klişelerin kökenleri bu hikayenin satırlarında gizlidir. Gaudí zanaatkar bir aileden gelmektedir ve eserlerini elleri ile şekillendirir.
Doménech i Montaner ve Josep Vilaseca gibi en önde gelen çağdaşlarının aksine, Gaudí Barselona'nın yerlisi değildi ve varlıklı bir aileden gelmiyordu. Mezuniyetinden sonraki ilk yıllarda, bahsi geçen mimarların teorik yaklaşımlarından farklı olarak uygulamalı mimari deneyimler kazandı. Ancak Gaudí'nin bu yıllardaki en büyük şansı, yurtdışındaki yeniliklere aşina olan ve o zamanlar Barselona'nın en parlak mimarı olan Joan Martorell'in çevresine girmekti.
Martorell aracılığıyla Gaudí, hayatı boyunca esas müşterisi olacak olan Comillas Markisi ve Eusebi Güell ile tanıştı. Her iki aile de servetlerini sömürge ticaretinden elde etmişlerdi ve Katalonya’da, başta finans şirketleri ve tekstil endüstrisi olmak üzere çok sayıda yatırım yaptılar. Bu ailelerin Barselona'daki tanınma ve meşruiyet ihtiyacı, Gaudí’nin saray, park ve tapınak fikri etrafında dönen aristokrat zevkleriyle mükemmel bir uyum yakaladı ve bu uyum onlar için inşa ettiği eserlere yansıdı.
Barselona'daki Sagrada Familia (1883-1926), bugün hala boş bir şehrin ortasında devasa bir dağ gibi duran bir eser. 1910 sonrasında kendini atölyesine kapatan Gaudí’nin bu tavrı 1918’de Eusebi Güell'in ölümü ile beraber daha da keskin bir hal aldı. Sanatçı bu tarihten sonra dünyevi cazibe veya eserinden sapmalar olarak gördüğü yeni işleri reddetti ve fakirlerin katedrali, şehrin baştacı olan yeni katedrale odaklandı. Hayatının son aylarında; maketler, alçılar, eskizler, fotoğraflar ve provalar arasında yaşamak için tapınak stüdyosuna taşındı ve burayı dökümanlarla dolu eşsiz bir mekan haline getirdi.
Musée d’Orsay’da gerçekleşen sergi, Gaudí’nin dünya yolculuğunu tüm detaylarıyla sunmak için fotoğraftan mobilyaya, alçıdan mimari çizime kadar geniş bir yelpazede işleri bir araya getiriyor. 12 Nisan- 17 Temmuz 2022 tarihleri arasında gerçekleşen sergide yer alan parçalar, Gaudí ‘nin hacim ve mekansal düzen arayışını anlamaya yardımcı oluyor.
Yorumlar