Bir zamanlar; henüz markalar elçi aramaya başlamamışken, influencer’lar moda dünyasını farklı bir boyuta taşımamışken Hubert de Givenchy ve Audrey Hepburn vardı. Dünyanın en beğenilen aktrislerinden ve Eski Hollywood'un tartışmasız ikonlarından biri olan Hepburn, kariyeri boyunca kalıcı bir dostluk ve profesyonel ortaklıkla bağlı olduğu yetenekli Fransız tasarımcı Hubert de Givenchy'nin ilham perisi olarak kabul edildi.
Anlatılan o ki; Audrey Hepburn, 1953'te Sabrina filmini çekerken, filmde giyeceği elbiseleri tasarlaması için Fransız modacı Hubert de Givenchy'nin Paris'teki stüdyosunu ziyaret eder. Ancak bir yanlış anlaşılma olmuştur. Givenchy aslında, o zamanlar daha ünlü olan Katharine Hepburn'ü beklemektedir. Katharine yerine atölyesine gelen, "güzel gözleri, kısa saçları, kalın kaşları, minicik pantolonu, balerin ayakkabıları ve küçük bir tişörtü olan bu minyon insan" Audrey'dir.
Givenchy önce bu teklifi reddeder. Ancak Hepburn vazgeçmez ve Givenchy'yi akşam yemeğine davet eder. 1953'teki o gecenin sonunda, modacının onun cazibesine, ya da kendi deyimiyle “onun güzelliğine, kişiliğine ve nahif ruhuna” kapıldığı söylenir. Bu tarih Hepburn'ün 1993 yılındaki vefatına kadar devam eden kadim bir dostluğun başlangıcıdır. Givenchy daha sonra “Beni, kabul ettiğim için ne kadar şanslı olduğuma ikna etti” der.
Bay Givenchy ve Bayan Hepburn, günümüzde hala bir çok markanın peşinde koştuğu “Tasarımcı ve ilham perisi” ilişkisinin temelini attılar. İkisi de gerçekten ünlü olmadan önce birbirlerini bulmuşlardı; tasarımcı moda evini henüz yeni kurmuştu, aktristin ise ilk büyük filmi henüz vizyona girmemişti. Temelleri o zaman atılan ilişki ile hayatları boyunca birbirlerini desteklediler.
Hepburn, Givenchy siluetini, başka şartlarda belki de sıkıcı olarak tanımlanabilecek bir zarafetle eş anlamlı hale getirmekle kalmayıp o parçaları unutulmaz kıldı. Hepburn “Breakfast at Tiffany’s” ve “Sabrina” filmlerinde giydiği Givenchy tasarımların etkisini o kadar büyüttü ki, bu etki filmler vizyondayken dünyaya yayılmakla kalmayıp onlarca yıl sonra tüm coşkusu ile devam etti. Aslında ilişkilerinin bu kadar iyi yürümesinin nedenlerinden biri de buydu; ikilinin sinerjisi sadece bir arkadaşlıktan ibaret olmayıp profesyonel olarak da karşılıklı fayda getiriyordu. Kadınlar bir Givenchy satın aldıklarında, adeta Hepburn'ün eşsiz zarafetini de satın alıyorlardı.
Audrey Hepburn'ü giydirmek elbette Givenchy’nin tek işi değildi. Jackie Kennedy, Grace Kelly ve Elizabeth Taylor gibi dönemin meşhur kadınları da sık sık moda evini ziyaret ediyorlardı. Üst segment hazır giyim ve imza parfüm tasarlayan ilk tasarımcılardan biriydi. Ancak tasarımcının ilham perisi olan aktris ile ilişkisi her zaman için en çok dikkat çeken detay oldu. Hepburn de onun tasarımları için, "Givenchy'nin kıyafetleri, kendimi içinde iyi hissettiğim tek şey. O bir modacıdan öte adeta bir kişilik tasarımcısı.” diyor.
Bu samimi ilişki, Hepburn'ün 1993 yılındaki vefatına kadar sürdü. Hubert de Givenchy’i darmadağın eden bu ölüm, şıklığın zarif ustası ile çok sevilen film ve moda ikonunun kalıcı hikayesinin dünya üzerindeki sonu oldu. Givenchy daha sonra Hepburn için “O büyüleyiciydi; aşka ve güzelliğe ilham veren bir periydi ve periler asla ölmez” diyecekti. Haklıydı. Ölümünden neredeyse 30 yıl sonra, bu zarif perinin moda dünyası üzerindeki etkisi
Yorumlar